Dünya Tarımı Nereye Gidiyor?

Dünyadan sesler yazılarına devam! İnsanı ve dünyadaki diğer yaşamları ilgilendiren konulardan enerjiye, suya ve biyolojikçeşitliliğin kendisine farklı yazılarla dokunduk şimdiye dek. Aslında herbirine sadece dokunduk. Henüz ilk turdayız. Belki ileride detaylarına da girebiliriz. Ama daha genel turu tamamlamamış hissediyorum kendimi. Malum önemli bir konu henüz eksik: Tarım.

İnsanlar için olmazsa olmaz konular var: Gıda, su ve hava. Tüm bunlar aslında bir yandan da büyük pazarlar. Henüz havayı doğrudan ve ücretsiz temin edebiliyoruz. Ama ileride o da bir sektör haline gelebilir. Temiz hava kalmadığında evlerimiz için oksijen ya da özel atmosfer karışımları satın alırken hayal ediyorum kendimizi. Bizden önceki nesillere suyu parayla şişelerin içinde satın alacaksınız desek dalga geçerlerdi bizimle. Hava satın almak da uzun sürmez merak etmeyin. Hatta ithal havalar dahi alabileceğiz belki de. Bahamaların bol oksijenli havası sadece 8,99 TL.

Gelelim bugünümüzün gerçeklerine. Gıdaya ve tarıma. Önce size iki ayrı resim çekmek istiyorum. Ardından bu iki resim arasındaki fark nasıl oluştu anlatmaya çalışacağım. Masamıza gelen bir yemek üzerinden dünyada ne tür politikalar işliyor ve bir tas yemeğin bedelini kimler ödüyora yakından bakmaya çalışacağım. Ha bir de yemeğe ulaşamayanlar var. Süreçleri anlatırken zaten açlık çekenlere de uğrayacağız, anlayacağız. Ama unutmayalım, bu konu koca kitaplara ancak sığar, ben kısaca ele alacağım. Detaylara ulaşmak sizlere kalmış.

Tarıma Geçiş

Tarım insanlar için önemli bir adım oldu. Eskiden avcı toplayıcı şekilde yaşayan insan grupları aslında neredeyse aynı hayvan gruplarına ve onların ekolojilerine benzer şekillerde yaşıyorlardı. Kaynaklar azaldığında sayıları azalıyor, hatta göç etmek durumunda kalabiliyorlardı. Aslında bu insan nüfusunu da bir şekilde kontrol altında tutuyordu. Tarımın keşfi insanın gezegen üzerinde ayrı bir merkeze geçmesine neden oldu. Tarımla birlikte artık toplumlar kendilerine yetenden daha fazla ürün üretebilemeye başladı. Tarımdaki bu gelişmeler toplumlar içinde çiftçilik dışında da grupların oluşmasına ortam hazırladı. Örneğin artık sadece sanatla, sadece askerlikle uğraşma lüksü ortaya çıktı. Tarımı geliştiren! bu toplumlar diğer toplumlardan öne çıkmaya başladılar. Yazıyı keşfedecek, bilgiyi gelecek nesillere aktaracak zamanı bulmaya başladılar. Bir kere gıda sıkıntısı aşıldı mı artık nüfusun büyümesinin de önü açılmış oldu. Tarihteki bu gelişmeyi ve sonuçlarını daha iyi anlamak için Jared Diamond’un Tüfek, Mikrop, Çelik kitabını okumanızı kesinlikle öneririm. TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları.

19. Yüzyıl Sonunda Tarım

Bu eski tarımdan 19. Yüzyılın sonuna kadar tarım gelişim gösterdi elbet ancak bu gelişim çok yavaş bir şekilde seyretti. Bu yüzyılın sonunda dünyadaki tarımın fotoğrafını şöyle çekebiliriz: Üretilen ürünlerin hemen hepsi yerinde ya da yakın çevrede tüketilmekte. Tarımda yöresel çeşitlilik mevcut. Çiftçiler kendi kültürleri ve içinde bulundukları ekosistemlerin özelliklerine göre çeşitli ekim, böcek kontrol ve gübreleme yöntemlerine sahip. Her üründen dünya üzerinde yüzlerce hatta binlerce farklı çeşit bulmak mümkün. Çiftçiler aile işletmeleri şeklinde kendi topraklarını ya da bulundukları toplumun topraklarını işletmekteler. Tohum, su, bilgi herkesin ortak kullanımında. Hatta işçilik bile ortak kullanılıyor. Kullanılan tohumlar çiftçilerin ataları tarafından yetiştirilmiş ve bulundukları ortamın iklimine ve diğer şartlarına uygun. Yani o bölgelere adapte olmuş ürünler. Evet, o dönemi kabaca bu şekilde tarif edebiliriz detaylara girmeden.

Günümüzde Tarım

Peki sadece bir yüzyıl sonra tarımın fotoğrafını çekmek istersek ne görürüz? Şöyle ki: Dünya tarımının tüm aşamaları (tohum, üretim, gübre ve böcek kontrol ve dağıtım) büyük oranda özel şirketlerin tekelinde. Özel şirketlerden tohum alıyorsunuz. Ama seneye elde ettiğiniz ürünün tohumlarını kullanamıyorsunuz. Yine satın almalısınız. Gübreler yapay. Toprağa gübreyi basıyorsunuz. Toprak, su ve hava ciddi şekilde kirleniyor. Böcek ilaçlarının etkilerini saymıyorum bile. Ama onları da özel şirketlerden temin ediyorsunuz. Sonra ürünleri evlere ulaştırma işi var ki bu süreç daha da inanılmaz. Amerikadaki buğday Hindistana, Hindistandaki Amerikaya taşınabiliyor. Korkunç bir gıda döngüsü var dünyada. Petrole dayalı bu döngü doğamızı ve bizi yok ediyor. Bir de ambalajlar var. Her şey ambalajlı. Bunların üretilmesi ayrı dert, çöpü ayrı bir dert. Çiftçilerin çoğu artık büyük işletmeler şeklinde örgütlü. Küçük çiftçiler neredeyse yok. Büyük çiftçi göçleri yaşanıyor kırsaldan şehirlere. Meksika ve Orta Amerika’da 15 yılda 6 milyon tarım insanı şehirlere göç etmiş. Sonuçta yerel kültürler ölüyor, iklim ölüyor; su, toprak ve hava kirleniyor, insan dışı diğer yaşamlar yok oluyor. İnsan yok oluyor.

Peki sadece bir yüzyılda nasıl buraya gelindi? İşte herkesin bilmesi gereken hikaye şöyle. Öncelikle insan nüfusundaki hızlı artış ve açlıkla başa çıkabilemek için büyük bir atılım yapıldı dünyada. Tarım alanlarının genişletilmesi, tarımda yoğun su kullanımı, hibrit tohumların üretilmesi gibi yaklaşımlar tarım devriminin öncüsü oldu. Gerçekten de üretilen gıda oranı arttı. Öncelikle dünya üzerindeki açlık azaldı. Ancak bir süre sonra bu açlık yeniden artmaya başladı. İlk artışı sağlamak için kullanılan yöntemler tarımın kendisini tekrardan tehdit etmeye başladı. Örneğin birçok yerinde yer üstü ve yer altı sularını tüketme aşamasına geldik.

Bunun yanısıra 1995 yılında Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) kuruldu. Bu örgüt adı üzerinde uluslararası tücaret konusunda tüm ülkelerin imza attığı bazı anlaşmalar hazırladı ve uygulamaya soktu. Büyük devletler ve büyük şirketler bu anlaşmalardan fayda sağlarken gelişmekte olan ülkeler ve küçük ölçekli tarımcılar inanılmaz zarar gördü. DTÖ altında çok önemli anlaşmalar var. Bunlardan sadece birkaçına bakalım.

Tarım Anlaşması (AoA)

Anlaşmanın dört temel unsuru var:

  1. Pazara ulaşım: Tüm ülkeler ulusal ekonomilerini yabancı mallara açmalılar ve en azından belirlenen asgari oranlarda ihracat yapmalılar.
  2. Azaltılmış ticaret bariyerleri: Tüm ülkeler ihracat kotalarını vergilere dönüştürmeli ve ardından bu vergi oranlarını düşürmeliler. Hatta zamanla kaldırmalılar.
  3. Yerli destek: Tüm ülkeler yerel çiftçilere verilen destekleri azaltmalılar.
  4. İthalat rekabeti: Tüm ülkeler ithalat için verilen desteklerini zaman içinde azaltmalılar.

Şimdi bu kurallar nelere yol açtı diyebilirsiniz. Bunların altında o kadar detaylı maddeler var ki hepsine hakim olmak kolay değil. Ama sonuçta olan şu: Güçlü ekonomilere sahip ülkeler (ABD ve AB) kendi çiftçilerini destekleyecek yöntemleri bir şekilde ince hesaplarla buluyorlar. Ancak diğer ülkeler anlaşmaların kuralları gereğince bu yarışta geride kalıyorlar. Örneğin ABD kendi çiftçisine pamuk için büyük destek veriyor. Pamuk üretimi ciddi şekilde artıyor. Pamuk şirketleri piyasaya yoğun bir şekilde ucuz pamuk sürüyor ve fiyatlar %25 azalıyor. Bu ucuz pamuk tüm dünya ülkelerinde talep görüyor. Ne de olsa artık tüm ülkelerin pazarı açık. Ve bu ucuz fiyatlarla rekabet edemeyen gelişmekte olan ülekelerdeki pamuk ticareti bir felaketle karşılaşıyor. Birçok Afrika ülkesindeki pamuk üretimi sekteye uğruyor ve büyük kayıplar yaşıyor. Anlaşma büyük devletlere avantaj sağlarken küçükleri olumsuz yönde etkiliyor. Örnekler saymakla bitmez. Bu anlaşma kapsamında “ben A ülkesi olarak fakir ülkelerden buğday alacağım” dahi diyemiyorsunuz bir hükümet olarak. Zamanında Avrupa Birliği bunu deniyor ancak ABD’nin tehtidi ile karşılaşınca geri adım atıyor.

Ticaretle bağlantılı fikri mülkiyet hakları anlaşması (TRIPs)

Bu anlaşma kapsamında bir zamanlar insanların ortak bilgisi ve kullanımında olan bitkiler ve tohumlar büyük şirketlerin eline geçiyor. Şirketler bu ürünlerin patentini alıyor ve arından bir zamanlar atalarımızdan bize miras kalan ürünleri kullanmak için şirketlere patent ücreti ödemek zorunda kalıyoruz. Çiftçi toplumların yüzyıllardır oluşturdukları bilgi artık şirketlerin tapulu malı. İnanılmaz değil mi?

Sağlık ve bitki sağlığı önlemlerinin uygulanması konulu anlaşma

Bu anlaşma tarım ve hayvancılık ürünlerine sağlık açısından bazı düzenlemeler getiriyor. İnsan sağlığına zarar verebilecek maddelerin kullanımından tutun bu tür ürünlerde bulunacak herhangi bir maddenin oranlarına kadar standartlar getiriliyor. Taraf ülkeler elbette bu kurallara uymak durumundalar. Ancak bu şartlar yüzünden olan yine küçük çiftçiye oluyor. Bu şartları sağlamak küçük çiftçi için neredeyse imkansız. Nedeni ise bu hizmetlerin fiyatı. Kazanan yine büyük şirketler oluyor.

Bugün dünya üzerindeki insanların 900 milyon kadarı aç. Yani akşam yataklarına gittiklerinde karınları hala doymamış durumda. Ya da başka bir ifadeyle vücutları için gerekli besini alamamış durumdalar. Her yıl 40 milyon insan açlıktan ölüyor. Lütfen bu son cümleyi bir kere daha okuyun ve işin ciddiyetini kavramaya çalışın. Ve işin en acıklı tarafı şu: Dünyadaki gıda üretimi kişi başına günlük 2720 kilokalori enerji üretmekte. Ve bu enerji bir insanın günlük ihtiyacını karşılayabilecek seviyede. Sorun gıdanın eşit şekilde dağıtılamaması.

Değinmemiz gereken bir konu daha var. Amerika başta olmak üzere bazı ülkelerde tarımdan elde edilen ürünler etanol üretmek için kullanılmaya başlandı. Etanol araçlarda yakıt olarak benzin gibi kullanılabiliyor. Son yıllarda petrol fiyatları arttıkça üretilen gıdanın daha da fazla bir kısmı etanol üretimine ayrılmaya başladı. Malum yakıt gıdadan daha fazla gerli getiriyor. Bu da dünyadaki gıda stoğunu azaltmaya başladı. Sadece azlatmakla kalmıyor gıdanın fiyatı da artmaya ve petrolle yarışmaya başladı. İnsani yardım örgütleri de bu durumdan etkileniyor. Topladıkları yardım miktarları aynı olsa da gıda fiyatları arttığından artık aç insanlara giden gıda miktarı da az. İnsanlık olarak petrolü karnımızı doyurmaya tercih ediyoruz.

Sonuç olarak:

  1. Dünyada yerel toplumlar tarafından yürütülen ve onların yaşam şekilleri için önemli ve çeşitlilik arz eden tarım şekilleri yerine sadece bir kaç ürüne dayanan, çeşitliliği öldüren ve merkezi şekilde büyük şirketlerce yönetilen ve karı şirketlere devreden bir sistem kurulmuştur.
  2. Yeni tarım şekilleri kapsamında kullanılan pestisitler, kimyasal gübreler ve tarımda kullanılan petrol ürünleri gerek toprağın hassas yapısını bozmakta, gerek tatlı su kaynaklarını tehdit etmekte ve gerekse iklim değişikliğine neden olmaktadır.
  3. Tarımda genetiği değiştirilmiş organizmaların (GDO) kullanılmaya başlaması biyolojik kirliliğe neden olmakta, biyolojikçeşitliliği yok etmekte ve daha henüz bilemeyeceğimiz tehditlere kapıları açmaktadır.
  4. İhracat temelli bu tür tarım ulaşım alt yapısı gerekliliğini arttırmakta ve bunun karşılığını doğa ödemektedir. Bunun yanında ulaşımda kullanılan enerji yine dünyamızın karşılaştığı iklim değişikliği sorununu tetiklemektedir.
  5. Bu büyük ihracat çemberi ve kullanılan yöntemlerle egzotik bitki ve hayvanlar da taşınmakta, virüsler, bakteriler ve hastalıklar dünyaya dağılmaktadır.
  6. İnsanların ortak malı olan toprak, hava ve su yerel gruplardan alınarak özelleştirmeyle büyük şirketlere devredilmektedir.
  7. Tarım faaliyetleri karbon emisyonlarının %25’ini nitrojen oksit emisyonlarının ise %70’ini üretmektedir.
  8. Tarımın yönünü çizen anlaşmalar özel şirketlerin belirlediği doğrultuda hazırlanmıştır. Tarım reformu insanlıktan çok büyük şirketlere yaramıştır. Dünyadaki;
    1. En büyük 10 tohum şirketi tohum satışlarının %50’sini kontrol etmektedir.
    2. 5 tahıl tohumu şirketi piyasaının %75ini kontrol etmektedir.
    3. Monsanto adlı şirket sebze tohumu pazarını tek başına domine etmektedir.
    4. 10 büyük pestisit (böcek kontrol ilaçları) şirketi pazarın %84’ini kontrol etmektedir.
    5. Tarım kimyasalları satan şirketler arasında en büyük 10 şirket dünya piyasasaının %80’nini kontrol etmektedir.

Peki ne yapmak gerekiyor? International Forum on Globalization (Uluslararası Küreselleşme Forumu) yayınladığı tarım raporunda şöyle bir çıkış yolu önermekte:

1. Hükümetler yerel üretimi ve gıda güvenliğini sağlayacak önlemleri alacak otoriteye sahip olmalı. Bu otorite DTÖ kurallarının üzerine çıkabilmeli.

2. Dünya Bankası, İMF ve DTÖ’nün büyük ölçekli ve ihracat temelli üretim yönündeki bürokrasisi değiştirilmeli. Kurallar biyolojikçeşitliliği de koruyan küçük ölçekli çiftçiyi ve yerli halkların kulandığı pratikleri korumalı.

3. Toprağa ve suya ulaşım temel insan hakkı olarak tanımlanmalı.

4. Küçük ölçekli çiftçinin yerini büyük şirketlerin alması dünyadaki yoksulluk ve açlığın ve aynı zamanda çevresel yok oluşun temel nedenidir.

5. Hükümetlerin politikaları ve destekleri hali hazırda yerelde tarım pratiklerini sürdürmekte olan insanları desteklemek için şekillendirilmeli.

6. Gıdanın üretildiği ve tüketildiği yerler arasındaki mesafe azaltılmalı.

7. Kesin sonuca ulaşmak için büyük ölçekli tarım yerine küçük ölçekli, çeşitlilik arz eden ve organik tarım pratikleri tercih edilmeli.

Enerji, su ve tarım politikaları hep iç içe. Tüm bunlara yakından baktığımızda hepsinin arkasındaki mantığın benzer olduğunu ve aktörlerin aynı olduğunu görebiliyorsunuz. Tüm bu politikalar dünyayı bir uçuruma sürüklüyor. Bir yandan insanlar açlıktan ölüyor, bir yandan insanlar büyük kentlere sıkışıyor. Toprak, su vb değerler büyük şirketlerin kontrolüne geçiyor. Biyolojikçeşitlilik yok oluyor, iklim değişiyor. Bu ikisi durumu daha da kötüleştiriyor. Bu durumu değiştirebilecek hükümetler bu güçten yoksun. Bu politikaları değiştirebilecek sivil toplum güçsüz ve yeterince organize değil. Geriye ne kalıyor? Olanları kabul etmek mi? Yoksa elimizden gelen tüm çabayla iyi örnekleri korumaya çalışmak mı?

Evet, dünyada hala iyi şeyler de oluyor. Tarım alanında da. Bunlar da bir sonraki yazımızın içeriğini oluştursun. Ama ben sabırsızım, bir şeyler yapmak istiyorum diyenlere bir adres verebilirim: Buğday Derneği.

www.bugday.org

Bu yazıyı okurken bir iki kaynaktan yararlandım. Özellikle de şuradan: http://www.ifg.org/pdf/ag%20report.pdf

Temmuz 2010, Ankara

6 thoughts on “Dünya Tarımı Nereye Gidiyor?

  1. Bu degerli, aydinlatici ve detayli yazinizdan dolayi sizi kutluyorum. Bu konunun devamini sabirsizikla bekliyorum.

    Almanya´dan dostca ve cevreci selamlar

    ___
    Unutmamalıyız ki, sağlıklı bir çevre için vereceğimiz her hizmet, kendi sağlığımız ve çocuklarımızın geleceği içindir.
    ( http://www.cevreci.wordpress.com )

  2. Çok güzel bir yazı. Lütfen sonraki yazınızda GDO’ya izin vermeleri için ABD’ye geziye götürülen parlamenterleri de açıklayın.

  3. Geri bildirim: 2010 yılı değerlendirmesi | Dünyadan Sesler!

  4. Geri bildirim: Dünya Tarımını Kim Yönetiyor? | Dünyadan Sesler!

Yorum bırakın