Şehirdeki Kalabalık Yalnızlığım

 

Kendini doğada tanımlayan ya da doğayı kendine tanımlayan bir çok insan gibi ben de belli zamanlarda doğaya gitmek ve aynı zamanda bu sistemden kurtulmak için planlar yapmış, analizleri masaya yatırmışımdır. Analizler devam ederken bu konuda bana fikir ortağı olan dostum bu arayışın ikinci yılında bana demişti ki: Biz sistemin dışına çıkmak için bir formül arıyoruz da sistem her yerde. Biz Türkiye’nin en ücra köşesine gitsek bizi gelir bulur; bahçemizdeki suyu alır, istimlak eder ya da evimizin altı maden öncelikli bölge olur.

 

Bu tespit o kadar doğruydu ki Türkiye’nin her yerinde her an yaşananları özetliyordu. Yok oluştan kaçarak kurtulamazsın Bahtiyar demiştim kendime. Ve bir süreliğine bu arayışımı rafa kaldırmıştım. Bir gün olgunlaştığında tekrar açıp bakmak için.

 

alakır deresiBirçok hikaye vardır Türkiye’de bu konuda. Bunlardan belki de en sıcağı, biz doğacıların en çok duyduğu, Alakır Vadisine yerleşmiş iki kişi hakkındadır. Yıllar önce kendileriyle ben de tanışmış ve kısaca hikayelerini dinlemiştim. Moralim daha da bozulmuştu. Ama sanırım insanın kendini savunma mekanizması olsa gerek bu konuyu da beynimin ya da kalbimin bir köşesine kaldırıp koymuştum.

 

Geçen hafta Alakırdaydım ve tozlu raflar tam da karşımdaydı.

 

 

Tuğba ve Birhan uzun süre yürümüş ve kendilerine durmalarını söyleyen toprağı bulmuş. Durmuşlar ve bu sefer de durmanın getirdiği koşuşturmayı keşfetmeye başlamışlar. Barınmak, yemek ve içmek temel üçlüsünün keşfi. Nasıl yeterli bir sistem kurarız sorusunun yanıtını arama girişimi. Bitmeyecek bir serüven, yol.

 

Bu güzel insanlarla geçirdiğim bir kaç saat bana oldukça dokundu. Önce canımın sıkıldığını hissettim. Güzelim Alakıra yapılan barajlar mı, güzel şeyler yapan insanların karşısına her zaman kötülüklerin çıkmasına dayanamayışım mı, yoksa başka bir şey miydi canımı sıkan?

 

Bir kaç saatte insan bir başkasını sevebilir mi, bu kadar güvenebilir mi, bu kadar beslenebilir mi, bu kadar… Aklımda çınlayan sorular.

 

Oradan ayrılırken arabanın aynasından geriye baktım, Tuğba ve Birhan’a. Önce, küçük bir çocuğu geride bırakıp gidiyormuşum gibi hissettim. Canımı sıkan şeyi yakalamaya başlamıştım. Ama yanıta yaklaştıkça gerçekle yüzleştim:

 

Aslında yalnız olan benim. Hayat boyu hayal ettiğim hayatı yaşayan onlar. Ve ben yine kendi kalabalık yalnızlığım için yolculuğa başlamışım. Şehirdeki kalabalık yalnızlığıma.

 

 

Bahtiyar Kurt, 25 Eylül 2013, Antalya

2 thoughts on “Şehirdeki Kalabalık Yalnızlığım

Yorum bırakın